28 Kasım 2016 Pazartesi

Fidel'in ardından neden olmadıya dair birkaç not


Halk ordularının Çin, Vietnam, Küba’da verdiği gerilla savaşlarında zaferler kazanılmıştır. Zaferlerin etkileri dalga dalga bütün dünyaya yayılmıştır. Kimi ülkelerde yaşayan halklara haklı mücadeleleri yolunda esin kaynağı olan bu zaferler kimi ülkelerde maceracı, fokocu akımların ortaya çıkmasına yol açmıştır. İdealist gençler ülke koşullarına bakmadan sağdan soldan, Che’den Giap’dan birkaç parça şey okuyup gerillacılık faaliyetlerine başlamıştır. Bu faliyetler bir sonuca ulaşmadığı gibi genç yaşlarda dehaların yitmesine yol açmıştır.
Öte yandan devrim yapılan ülkelerde ise ağır aksak ilerleyen Küba dahil işler yolunda gitmemiş, ya hiçbir zaman sosyalist bir devrim yaşanmamış ya da yaşanan zaferler sonrası işçi sınıfı  kazandığı mevzileri kısa sürede terk etmiştir.

NEDEN OLMADI?
Öncellikle devrim yapılan ülkeler gelişmemiş toprağa dayalı ekonomiye sahip ülkelerdi. Toplumun geneli köylülerden oluşuyordu. Bu yüzden yurttaş oldukları bilinçleri düşüktü. Halk devrimi yapılan ülkelerde iktidar parça parça alınırken, üslerde silah eğitimi dışında köylü kitlelere politika üzerine dersler de verilebilir, kazanılan yerleşim bölgelerinde yönetim halka devredile bilirdi. Ancak yapılmadı. Her şey devrim sonuna ertelendi. Yönetilenlerin, yöneten olma fikri es geçildi. Bu devrimlerdeki geri dönüşlerin ana sebebiydi.
Bunun yanı sıra gerilla savaşları uzun soluklu mücadeleler olduğundan, savaşların sonunda birçok arazi kullanılamaz hale geldi. (ABD’nin Vietnam’a attığı zehirli gazlar toprakların 3’te birini kullanılmaz hale getirdi) Toprağa dayalı ekonomileri bu çok sarstı. Ekonomiyi düzeltmek için sert tedbirler almak zorunda kalındı. Kıtlık baş gösterdi. Sistemin devamı ve isyanı engellemek için otoriter yönetim anlayışına başvuruldu. Bu da bürokrasi kliğini yarattı, hızla sosyalizmden uzaklaşılmasına neden oldu. Bir başka neden ise dünya devriminin yapılamaması oldu. Devrim yapılan ülkeler kapitalist dünyanın ambargosu altında ezildi, iç kabuğuna çekildi ya da mecburen yumuşama politikaları izledi, topraklarını sermayeye açtı. Uluslararası sermaye girdikten sonra zaten o ülkede işler karışır…
Devrimin yapılamadığı ülkelerde ise devrim için kitaplara harfi harfine uyulması yerine ülke şartlarının tahlili yapılarak rasyonalist çözümlemelere varılmalıydı. Öncülerin yolu açmak için kendilerini feda etmeleri büyük fedakârlıktı. Ancak şartlar hazır olmadığından istenilen etkiyi yaratamadı.
Silahlı eylemlerden önce uzun süre halka teorik bilinç götürülmeliydi. Halka yaşadığı dünya öğretilmeliydi.  Bulunduğu bölgelerdeki, iş yerlerindeki karar süreçlerine, imecelere katılan halka başka bir dünyanın mümkün olduğu gösterilmeliydi. Yani yukarıdan değil halkla iç içe siyaset yapılmalıydı. Daha sonra ülke şartlarına göre silahlı mücadele verilip verilemeyeceği kararlaştırılmalıydı. Hem sonuçta, Mao’nun dediği gibi siyasette sonuçta kansız bir savaştı.

Gerilla, emekçilerin kendi özdeneyimleriyle yarattığı bir klasikti, teknolojik üstünlüğe sahip düzenli orduların karşısında emekçiler gerillayı yarattı. Ama gerilla savaşı illaki silahla sürmesi gereken bir savaş biçimi değildi. Ve bu süreç muhtemel uzun sürecekti. Ancak eninde sonunda amacını gerçekleşecekti de... Her ne kadar geri dönüş olsa da Çinliler devrimin rayına tekrar oturacağından emin.  Çu En Lay bakın ne güzel demiş, “1970'li yıllarda Çin'in Mao Zedung'dan sonraki ikinci adamı Çu En Lay'a sormuşlar; "Siz, Mao, Çu Teh, devrimin önderleri, hepiniz oldukça yaşlısınız, sizler öldükten sonra sağcılar iktidarı ele geçirirlerse ne olur?" "Hiçbir şey olmaz" demiş Çu En Lay, "Feodaller Çin'e üç bin yıl hükmetti. Bir üç bin yıl da sağcılar hükmeder. Sonra yine biz geliriz.”

18 Kasım 2016 Cuma

Demirtaş’ın tutulduğu Edirne Cezaevini Türkiye Sosyalist Partisi Sekreteri kurdu



Sosyalistlerin oylarını alarak TBMM’ye giren HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutulduğu Edirne Cezavevini, Sosyalist Parti sekreterliğini yapmış olan Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun kurması tarihin garip bir cilvesi olarak dikkat çekiyor.
1 Kasım 2015’de Kürtlerin yanı sıra sosyalistlerin de oylarını alarak TBMM’ye giren HDP’nin eş genel başkanı Selahattin Demirtaş,  4 Kasım 2016’dan beri Edirne Cezaevinde cezaevlerinde tutuluyor.
FAŞİZME KARŞI MAHKUMLARLA GERİLLA BİRLİĞİ OLUŞTURDU
Demirtaş’ın HDP’li bazı milletvekilleriyle tutulduğu Edirne Cezaevi yüksek güvenlik önlemleri ve Ülkücü mafya Alaattin Çakıcı gibi ünlü mahkûmlarıyla dikkat çekiyor.
Fakat bu cezaevinin dikkat çeken bir başka özelliği daha var ki  tarihinden kaynaklanıyor.
Edirne Cezaevini kaynaklara göre Türkiye Sosyalist Parti kuruculuğu ve en üst görev olan genel sekreterliğini yapan Esat Adil Mütecaplıoğlu kuruyor.
Üstelik Esat Adil’le ilgili şaşırtıcı bilgiler bununla sınırlı kalmıyor.
Balıkesir Halkevleri kuran Esat Adil’in, 2. Dünya Savaşı’nın şiddetlendiği dönemde İmralı’da mahkumlarla Hitler faşizmine karşı gerilla örgütlenmesi girişiminde bulunduğu da birçok kaynakta yer alıyor.
edirnee
ÖCALAN’IN KALDIĞI HAPİSHANEYİ DE O KURDU
Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun, Edirne Hapishanesi’ni kurmakla görevlendirilmeden önce şimdi Abdullah Öcalan’ın kaldığı İmralı Modern Cezaevini kurduğu hatta İmaralı’daki başarısından kaynaklı bu göreve getirildiği birçok kaynakta yazıyor.
Kısaca bunlardan bir kaçına bakalım…
1-Arkın Kitabevi tarafından 1969’da yayınlanan Piramidin Tabanı Köy Enstitüleri kitabının birinci cildinin, 138’inci sayfasında yazar Hürrem Arman şu bilgiye yer veriyor: “Esat Adil’i İmralı’da Asri Hapishane’yi kurmakla görevlendirdiler. Bu konuda büyük başarılar elde etti. Oradan Edirne Hapishanesi’nin kuruculuğuna geçti.”
2-Belge Yayınları’ndan 2008 yılında çıkan Emin Karaca’nın Unutulmuş Sosyalist Esat Adil, adlı kitabının 103’üncü sayfasında şunlar yer alıyor:
“Müfettişliği kapsamında, mahkumların insanca muamele göreceği ve topluma faydalı bir biçimde eğitileceği cezaevleri düşündüğünden, bunun mevcut cezaevlerinin ıslah edilerek mümkün olamayacağı kesin kanısına varmıştı.
Böyle bir öneri üzerine modern İmralı Cezaevi kuruluşuna karar verildi(Kanunusani 1940)
İmralı Cezaevi’nin kuruluşunun ardınan, Edirne Islahevi’nin kuruluşunu üslendi. Sultanahmet Cezaevi hakkında da bir rapor hazırladı.”
3-İletişim Yayınları’ndan çıkan Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Sol ansiklopedisinin 8’inci cildinde ise Esat Adil’in memuriyetiyle ilgili, “Devlet memuriyetinden istifa edene dek Kemah Müddei Umumiliği, Temyiz Mahkemesi Baş Müddei Umumi Muavinliği, Edirne Yeni Cezaevi Müdürlüğü, Bursa ve Kocaeli Müddei Umumi Muavinliklerinde bulundu. 1946’da genel sekreterliğini üstlendiği TSP aynı sene içinde kapatılmış, 1948’de aklanmış ve DP’nin iktidara gelmesinin ardından 1950’de tekrar faliyete geçmiştir. Esat Adil, DP döneminde de kovuşturmaya uğrayan ve kapatılan TSP hakkındaki nihai beraat kararını göremeden 1958’de öldü” şeklinde bilgiler yer alıyor.
4-Bunların dışında İnönü Alpat’ın  Mayıs Yayınları tarafından yayınlanan Türk Solu sözlüğünde Esat Adil’in hangi cezaevlerinde çalıştığına değinilmezken, “Adalet Bakanlığı bünyesinde çeşitli görevler aldı. Bir grup arkadaşıyla olası bir Alman işgaline karşı gerilla savaşı vermek amacıyla Mudanya dağlarında hazırlıklara girişti. Cezaevleri müfettişliğine adandığı dönemde, cezaevlerinde bulunan solcularla yakın ilişki kurdu ve onlara pek çok konuda destek verdi” diye bilgilere değiniliyor.
esatadili
HAPİSHANEDE MAHKUMLARLA KOMÜN PROVASI
Son örnekle birlikte yeri gelmişken Esat Adil’in mahkumlarla ilişkisine geçelim ve Nazım Hikmet’ten cezaevinde Ressam olmayı öğrenen İbrahim Balaban ‘ın 1968 yılında yazdığı “Şair Baba ve Damdakiler” adlı kitabından eğlenceli bir alıntı yaparak  haberi fazla uzatmadan bitirelim:
“İmralı Adasındaki cezaevini, Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun kurduğunu söylerdi çamaşırcı Hasan Dayı
-Bu dünyada peygamber geldi deseler, ben: O gelen mutlaka Esat Adil Bey’dir derim, derdi.
Peki Esat Adil Bey bu adada ne neler yapmış?
-Bu yatak odalarını o yaptırmış, o futbol sahasını, bu kütüphaneyi o kurmuş. Ve bu kütüphanede on binden fazla kitap var, oku okuyabildiğin kadar… Bağların, bahçelerin, kazılmasını ve fidan dikimini, olduğu gibi mahkumların hünerine ve becerisine bırakmış… Mahkumlar kendi ürettikleri buğdayı, yaptıkları yeldeğirmenlerinde öğütüp kendi fırınlarında ekmek yapıyorlarmış. Denizden tuttukları balıklarla, yetiştirdikleri tavuklarla, et ve ekmekle doyuyorlarmış…
Tutksaklardan her kim ki bir suç işledi mi, savcı ve yargıç olan Esat Adil Müstecaplıoğlu onu kendisi cezalandırmazmış… O bu güzel adada bir bakıma sosyalizmin provasını yapıyormuş; bine yakın mahpusu meydana toplayıp sanığı da ortalarına dikip, sizler bunun bu yaptıklarını suç mu sayarsınız yoksa bağışlar mısınız?” Halil Burak Öz (Haberde Emin Karaca’nın Unutulmuş Sosyalist Esat Adil ana kaynaktır. 
20161117_142929
20161117_142625

TGS'deki kokuşmuşluğun teşhiri

TGS'deki kokuşmuşluğun teşhiri

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) 21 Olağan Genel Kurulu 8-9 Ekim tarihlerinde İstanbul’da yapıldı. TGS Genel Kurulunda konuşan gazeteci Arzu Demir bir sendika yöneticisinin kadına yönelik tacizinin sendika yönetimince saklanmasını eleştirdi. Demir, bu tür durumların bir daha yaşanmaması için sendikanın tüzüğünde değişiklik önerdi. Fakat önerilen değişiklik sendikanın EMEP, Aydınlık ve ÖDP koalisyonundan oluşan yeni yönetiminin de karşı oylarıyla reddedildi. Bu rezaletin üstüne TGS'de Türk-İş içinde alışık olunan şekilde sonucu önceden belirlenen seçimle yönetim değişti. Sonucu kapalı kapılar ardında kongreden günler önce belirlenen formalite seçimle Evrensel gazetesi reklam sorumlusu EMEP'li Gökhan Durmuş gazeteciler sendikasına başkan seçildi. Durmuş'la birlikte TGS'de Genel Sekterliğe Aydınlık'tan Perinçekçi İlkay Akkaya, Genel Mali Sekreterliğe ÖDP'li Can Uğur, Genel Başkan Yardımcılığına Seyhan Kurtman, Genel Örgütlenme Sekterliğine Mustafa Kuleli, Genel Eğitim Sekterliğine Olcay Büyüktaş Akça seçildi. Yönetimde yer alan isimlerden biri dikkat çekti. TGS’nin maliyesinden sorumlu olacak Can Uğur'un Kürt kadın hareketi kadınlarına 'Mal' denilen röportajın yayınlandığı BirGün ekinin editörü olduğu ve kendisini röportajı okumamakla savunduğu biliniyordu.
YAZISINI OKUYAMAYAN BAŞKAN!
Öte yandan kongrede komik anlar da yaşandı. TGS başkanı seçilen Gökhan Durmuş'un bir değişiklik için verdiği yazısının divandakiler tarafından okunamaması üzerine kendisi tarafından okunması istenmesi fakat Durmuş'un kendi yazısını okurken güçlük yaşaması gülüşmelere yol açtı. Başkan seçilen Durmuş'un konuşurken sürekli "Eee! Eee! lemesi" de dikkat çekti.

14 Mart 2016 Pazartesi

Son saldırı Türkiye'nin en örgütsüz kesimini hedef aldı


Son saldırı Türkiye'nin en geniş örgütsüz kesimi işçi sınıfına yöneliktir. 
Ölenlere yaralananlara bakın, hemen hepsi Ankara'ya başka illerden gelmiş. Kimi Niğdeli, kimi Gümüşhaneli, kimi Vanlı, kimi Çanakkaleli....
 Ortak tek özellikleri; emeklerini satarak geçinen ailelerden gelmeleridir.
Saldırının turnusol kağıdı ise Ankara'daki sivillere yönelik saldırıyı "Ama doğu illerinde her gün bomba patlıyor" diye ifade eden sosyalist düşüncenin kenarından bile geçmeyen düpedüz ırkçı, faşist hasta ruhlu kişilerdir. 
Bu burjuva ulusalcılığına bulaşmış hastalıklı fikirlerin devrimci değerleri yozlaştırmasına müsaade edilmemelidir. 
Türkiye'nin Türk ırkçılarına da, Kürt ırkçılarına da karşı çıkan gücünü ve fikirlerini samimi şekilde sınıftan alan bir harekete ihtiyacı ivedi ve elzemdir. 
Fakat en küçük hücrelerine kadar kariyerizm ve oportünizm bataklığında can çekişen mevcut yapıların oligarkları menfaatleri icabı buna müsaade etmezler ya da şimdiye kadar hep yaptıkları gibi içine girerek manevralarla sisteme yararlı gaz alıcı bir işleyişe büründürürler.