11 Mart 2020 Çarşamba

Türkiye'de her yıl 20 kişinin gripten ölmesi

enfeksiyonlar
İstanbul'da enfeksiyon hastalıklarından ölümler artıyor. Şaşırtıcı şekilde TÜİK verilerine göre İstanbul’da her yıl ortalama 20 insan gripten ölüyor. Tabi bunda yaşlanan nüfusun da etkisi var. İşte İstanbul'da TÜİK verilerine göre hastanelerdeki ençok ölüme sebep olan 20 nedeni... Bu ölümlerin Türkiye ve dünyadaki nedenlerle karşılaştırması ve bağlamları...
(H. Burak Öz'ün, TÜİK ve Dünya Sağlık Örgütü üzerinden hazırladığı veri haberidir.)
TÜİK verileren göre gripten 2009 yılı ile 2017 yılı arasında İstanbul’da 183 kişi öldü. 2009 ile (son yayınlanan veri) 2017 arasında İstanbul'da 495 bin 665 kişi hastanelerde öldü. Birinci sırada dünya ve Türkiye'yle paralellik arzeden şekilde kalp ve kanser hastalıkları var. Ama detaylara inildiğinde şaşırtıcı bilgiler karşımıza çıkıyor.
sarilik
Birkaç örnek verelim sonra da sizi tabloyla başbaşa bırakalım. Şeker hastalığından İstanbul’da her yıl ortalama 2 bin 447 insan ölüyor. 9 yılda ise 22 bin 21 kişi öldü. Bu sayı aynı dönemde çok korkulan AIDS nedeniyle ölümlerin 36 katından fazla. AİDS’ten 9 yıllık dönemde ölenlerin sayısı 183 ve toplam ölümlerdeki payı binde 0,12.
Enfeksiyonlara gelirsek, sarılık olarak bilinen hepatit nedeniyle ölümler azımsanmayacak sayıda bulunuyor. Hepatit nedeniyle her yıl ortalama 165 insan yaşamını yitiriyor. 9 yıl içerisinde 597 insan yaşamını yitirdi.
Yine basit bir rahatsızlık görülen astımdan ölenlerin sayısı ise daha yüksekte bulunuyor. Astımdan bin 661 kişi yaşamını yitirdi. KOAH ise başta gelen ölüm nedenlerinden biri.  9 yılda 23 bin 396 kişi KOAH’tan yaşamını yitirdi.
Hastalıklar dışında alkol kullanımına bağlı ölüm sayısı ise 9 yılda 67 iken, intihardan ölenlerin sayısı 2 bin 466 oldu. Kaza sonucu düşmeler nedeni ile de 3 bin 354 kişi yaşamını yitirdi. Bunların çoğu iş cinayeti ama kaçına bu şekilde rapor tutuldu?
Sözü uzatmayalım işte tablo:
istanbul ölüm nedenleri
Grafik Burak Öz tarafından hazırlandı.
TÜRKİYE GENELİN TÜMÖRLERDEN KAYNAKLI ÖLÜMLER DİKKAT ÇEKİYOR
Türkiye genelinde TÜİK’in kamuoyuna açıkladığı böyle ayrıntılı istatistikler yok. Ancak bakıldığında kalbi besleyen damarların tıkanmasının başını çektiği kalp damar hastalıkları Türkiye genelinde de ilk sırada yer alıyor. TÜİK verilerine göre 2009-2017 arasında 3 milyon 187 bin 904 ölümden 1 milyon 259 bin 59 ölüm kalp damar rahatsızlıkları nedeniyle oldu. Bu 10 yıl içindeki ölümlerin yüzde 39.49’una tekabül ediyor. Dolaşım sistemi rahatsızlıklarını yüzde 20.61 ile tümörlerden kaynaklı ölümler ve yüzde 10.37 ile solunum sisteminden kaynaklı ölümler takip ediyor. Türkiye’de kalp damar hastalıkları nedeniyle gerçekleşen ölümlerin 2016 yılında kalp damar hastalıklarından ölümlerin %40,5’ kalp damarlarının tıkanmasından, %23,6’sı ise beyine giden damarların tıkanmasından kaynaklandı. Kötü huylu tümör nedeniyle gerçekleşen ölümlerin toplam sayısı 2016 yılında 78 bin 931 kişi oldu. Bu ölümlerin %31,1’i gırtlak ve soluk borusu/bronş/akciğerin kötü huylu tümöründen kaynaklandı.
turkiye istatistiklik
DÜNYADA İNMELER, İSHAL, ŞEKER, KOAH, İLK SIRALARDALAR
Küresel verilerine gelirsek Dünya Sağlık Örgütü her yıl olmasa da belli dönemlerde buna ilişkin istatistikler yayınlıyor. En son 2016’da yayınlandı. Bunlara bakıldığında kalp, damar hastalıklarından ölümler, yüksekliği oranlarıyla İstanbul istatistikleri benzerlik gösteriyor.  Dünyada Şeker ve KOAH hastalıklarından ölümler İstanbul istatistiklerine oranla daha üst seviyede bulunuyor. Bunda genç nüfusun etkisi var. Yol kazaları nedeniyle ölümler, Alzhaeimer’den ölümler dünyada da AİDS ve Verem gibi hastalıkların üstünde yer alıyor. İstanbul’da 9 yılda 456 ölümün nedeni olarak belirtilen ve on binde dokuzluk bir paya sahip ishal dünyada ise özellikle gelişmemiş ülkelerde önemli bir ölüm nedeni…
dünya ölüm nedenleri
Dünyada ençok ölüme neden olan 20 neden(son yayınlanan Dünya Sağlık Örgütü verileri 2016):
Dünya Sağlık Örgütü 2016 verilerine göre 56.894.000 insan öldü. Kalbi besleyen damarların tıkanması: 9.433.000 kişi öldü, toplam ölümlerdeki payı yüzde 16,6 ile ilk sırada. KOAH: 3 milyon 41 bin ölüm, yüzde 5,3'lük oranıyla 3'üncü sırada. Enfeksiyonlar ise 2 milyon 957 bin ile ve 5,2'lik payı ile 4'üncü sırada yer alırken, 1 milyon 402 bin ölümle yol kazaları 8'inci sırada ölüm nedeni olarak dikkat çekiyor.
TÜRKİYE NÜFUSU YAŞLANIYOR, BU HASTALIKLARDAN ÖLÜMLER ARTIYOR
Dünya, Türkiye, İstanbul verilerinde başta gelen ölüm nedenleri arasında yaşlılarda görülen hastalıklar ağırlık taşıyor. Örneğim İstanbul ölüm oranı 3 binlerden 9 yıl içinde yüzde yüz artışla 6 binlere dayanan solunum yolu rahatsızlıkları arasında zatüre olarak bilinen pnömonideki artış da gözden kaçmıyor. 2009’da 351 kişinin öldüğü pnömaniden 2015’de 2 bin 529, 2016’da, 3044, 2017’de 3 bin 530 kişinin öldüğü görülüyor. Benzer bir artış Alzeimer’da daha net biçimde gözlemleniyor..
zatürre
Yine TÜİK verileri ışığında bakıldığında son 10 yılda zatüre  yani pnömaniden ölümlerle Alzheimer hastalığından ölümlerin artması dikkat çekiyor. Yaşlılarda daha fazla tehlikeli olan bu hastalıkların ölüm oranlarındaki artışla, nüfus içinde yaşlı yurttaş oranlarının artması paralellik arz etmesi de dikkat çekici bir boyut taşıyor.
istatistik
65 2009/2017 arası artış. Kaynak: TÜİK
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Türkiye’de ortalam yaşam süresi beklentisi 72’den 76’ya çıktı. Nüfustaki yaşlanma yukarıda hazırlanan TÜİK verilerinden daha net şekilde ortaya çıkıyor. Bu rakamlarla aynı yıllar içinde pnömaniden ölenler arasında bir bağlatı da kurulabilir. Buna göre yaşlı nüfustaki artış ile pnömani yani zatüreden ölenler arasında 0,98 ve Alzheimer hastalığından ölenler arasında 0,97 oranında bir korelasyon bulunuyor.
Tüm bu veriler arasında bunların dışında Türkiye’nin en fazla nüfusa sahip ili İstanbul’da ölümlere en çok neden olan hastalıklara bakıldığında kötü beslenmenin nedenler arasında yer alması ise dikkat çekiyor.

28 Kasım 2016 Pazartesi

Fidel'in ardından neden olmadıya dair birkaç not


Halk ordularının Çin, Vietnam, Küba’da verdiği gerilla savaşlarında zaferler kazanılmıştır. Zaferlerin etkileri dalga dalga bütün dünyaya yayılmıştır. Kimi ülkelerde yaşayan halklara haklı mücadeleleri yolunda esin kaynağı olan bu zaferler kimi ülkelerde maceracı, fokocu akımların ortaya çıkmasına yol açmıştır. İdealist gençler ülke koşullarına bakmadan sağdan soldan, Che’den Giap’dan birkaç parça şey okuyup gerillacılık faaliyetlerine başlamıştır. Bu faliyetler bir sonuca ulaşmadığı gibi genç yaşlarda dehaların yitmesine yol açmıştır.
Öte yandan devrim yapılan ülkelerde ise ağır aksak ilerleyen Küba dahil işler yolunda gitmemiş, ya hiçbir zaman sosyalist bir devrim yaşanmamış ya da yaşanan zaferler sonrası işçi sınıfı  kazandığı mevzileri kısa sürede terk etmiştir.

NEDEN OLMADI?
Öncellikle devrim yapılan ülkeler gelişmemiş toprağa dayalı ekonomiye sahip ülkelerdi. Toplumun geneli köylülerden oluşuyordu. Bu yüzden yurttaş oldukları bilinçleri düşüktü. Halk devrimi yapılan ülkelerde iktidar parça parça alınırken, üslerde silah eğitimi dışında köylü kitlelere politika üzerine dersler de verilebilir, kazanılan yerleşim bölgelerinde yönetim halka devredile bilirdi. Ancak yapılmadı. Her şey devrim sonuna ertelendi. Yönetilenlerin, yöneten olma fikri es geçildi. Bu devrimlerdeki geri dönüşlerin ana sebebiydi.
Bunun yanı sıra gerilla savaşları uzun soluklu mücadeleler olduğundan, savaşların sonunda birçok arazi kullanılamaz hale geldi. (ABD’nin Vietnam’a attığı zehirli gazlar toprakların 3’te birini kullanılmaz hale getirdi) Toprağa dayalı ekonomileri bu çok sarstı. Ekonomiyi düzeltmek için sert tedbirler almak zorunda kalındı. Kıtlık baş gösterdi. Sistemin devamı ve isyanı engellemek için otoriter yönetim anlayışına başvuruldu. Bu da bürokrasi kliğini yarattı, hızla sosyalizmden uzaklaşılmasına neden oldu. Bir başka neden ise dünya devriminin yapılamaması oldu. Devrim yapılan ülkeler kapitalist dünyanın ambargosu altında ezildi, iç kabuğuna çekildi ya da mecburen yumuşama politikaları izledi, topraklarını sermayeye açtı. Uluslararası sermaye girdikten sonra zaten o ülkede işler karışır…
Devrimin yapılamadığı ülkelerde ise devrim için kitaplara harfi harfine uyulması yerine ülke şartlarının tahlili yapılarak rasyonalist çözümlemelere varılmalıydı. Öncülerin yolu açmak için kendilerini feda etmeleri büyük fedakârlıktı. Ancak şartlar hazır olmadığından istenilen etkiyi yaratamadı.
Silahlı eylemlerden önce uzun süre halka teorik bilinç götürülmeliydi. Halka yaşadığı dünya öğretilmeliydi.  Bulunduğu bölgelerdeki, iş yerlerindeki karar süreçlerine, imecelere katılan halka başka bir dünyanın mümkün olduğu gösterilmeliydi. Yani yukarıdan değil halkla iç içe siyaset yapılmalıydı. Daha sonra ülke şartlarına göre silahlı mücadele verilip verilemeyeceği kararlaştırılmalıydı. Hem sonuçta, Mao’nun dediği gibi siyasette sonuçta kansız bir savaştı.

Gerilla, emekçilerin kendi özdeneyimleriyle yarattığı bir klasikti, teknolojik üstünlüğe sahip düzenli orduların karşısında emekçiler gerillayı yarattı. Ama gerilla savaşı illaki silahla sürmesi gereken bir savaş biçimi değildi. Ve bu süreç muhtemel uzun sürecekti. Ancak eninde sonunda amacını gerçekleşecekti de... Her ne kadar geri dönüş olsa da Çinliler devrimin rayına tekrar oturacağından emin.  Çu En Lay bakın ne güzel demiş, “1970'li yıllarda Çin'in Mao Zedung'dan sonraki ikinci adamı Çu En Lay'a sormuşlar; "Siz, Mao, Çu Teh, devrimin önderleri, hepiniz oldukça yaşlısınız, sizler öldükten sonra sağcılar iktidarı ele geçirirlerse ne olur?" "Hiçbir şey olmaz" demiş Çu En Lay, "Feodaller Çin'e üç bin yıl hükmetti. Bir üç bin yıl da sağcılar hükmeder. Sonra yine biz geliriz.”

18 Kasım 2016 Cuma

Demirtaş’ın tutulduğu Edirne Cezaevini Türkiye Sosyalist Partisi Sekreteri kurdu



Sosyalistlerin oylarını alarak TBMM’ye giren HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutulduğu Edirne Cezavevini, Sosyalist Parti sekreterliğini yapmış olan Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun kurması tarihin garip bir cilvesi olarak dikkat çekiyor.
1 Kasım 2015’de Kürtlerin yanı sıra sosyalistlerin de oylarını alarak TBMM’ye giren HDP’nin eş genel başkanı Selahattin Demirtaş,  4 Kasım 2016’dan beri Edirne Cezaevinde cezaevlerinde tutuluyor.
FAŞİZME KARŞI MAHKUMLARLA GERİLLA BİRLİĞİ OLUŞTURDU
Demirtaş’ın HDP’li bazı milletvekilleriyle tutulduğu Edirne Cezaevi yüksek güvenlik önlemleri ve Ülkücü mafya Alaattin Çakıcı gibi ünlü mahkûmlarıyla dikkat çekiyor.
Fakat bu cezaevinin dikkat çeken bir başka özelliği daha var ki  tarihinden kaynaklanıyor.
Edirne Cezaevini kaynaklara göre Türkiye Sosyalist Parti kuruculuğu ve en üst görev olan genel sekreterliğini yapan Esat Adil Mütecaplıoğlu kuruyor.
Üstelik Esat Adil’le ilgili şaşırtıcı bilgiler bununla sınırlı kalmıyor.
Balıkesir Halkevleri kuran Esat Adil’in, 2. Dünya Savaşı’nın şiddetlendiği dönemde İmralı’da mahkumlarla Hitler faşizmine karşı gerilla örgütlenmesi girişiminde bulunduğu da birçok kaynakta yer alıyor.
edirnee
ÖCALAN’IN KALDIĞI HAPİSHANEYİ DE O KURDU
Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun, Edirne Hapishanesi’ni kurmakla görevlendirilmeden önce şimdi Abdullah Öcalan’ın kaldığı İmralı Modern Cezaevini kurduğu hatta İmaralı’daki başarısından kaynaklı bu göreve getirildiği birçok kaynakta yazıyor.
Kısaca bunlardan bir kaçına bakalım…
1-Arkın Kitabevi tarafından 1969’da yayınlanan Piramidin Tabanı Köy Enstitüleri kitabının birinci cildinin, 138’inci sayfasında yazar Hürrem Arman şu bilgiye yer veriyor: “Esat Adil’i İmralı’da Asri Hapishane’yi kurmakla görevlendirdiler. Bu konuda büyük başarılar elde etti. Oradan Edirne Hapishanesi’nin kuruculuğuna geçti.”
2-Belge Yayınları’ndan 2008 yılında çıkan Emin Karaca’nın Unutulmuş Sosyalist Esat Adil, adlı kitabının 103’üncü sayfasında şunlar yer alıyor:
“Müfettişliği kapsamında, mahkumların insanca muamele göreceği ve topluma faydalı bir biçimde eğitileceği cezaevleri düşündüğünden, bunun mevcut cezaevlerinin ıslah edilerek mümkün olamayacağı kesin kanısına varmıştı.
Böyle bir öneri üzerine modern İmralı Cezaevi kuruluşuna karar verildi(Kanunusani 1940)
İmralı Cezaevi’nin kuruluşunun ardınan, Edirne Islahevi’nin kuruluşunu üslendi. Sultanahmet Cezaevi hakkında da bir rapor hazırladı.”
3-İletişim Yayınları’ndan çıkan Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Sol ansiklopedisinin 8’inci cildinde ise Esat Adil’in memuriyetiyle ilgili, “Devlet memuriyetinden istifa edene dek Kemah Müddei Umumiliği, Temyiz Mahkemesi Baş Müddei Umumi Muavinliği, Edirne Yeni Cezaevi Müdürlüğü, Bursa ve Kocaeli Müddei Umumi Muavinliklerinde bulundu. 1946’da genel sekreterliğini üstlendiği TSP aynı sene içinde kapatılmış, 1948’de aklanmış ve DP’nin iktidara gelmesinin ardından 1950’de tekrar faliyete geçmiştir. Esat Adil, DP döneminde de kovuşturmaya uğrayan ve kapatılan TSP hakkındaki nihai beraat kararını göremeden 1958’de öldü” şeklinde bilgiler yer alıyor.
4-Bunların dışında İnönü Alpat’ın  Mayıs Yayınları tarafından yayınlanan Türk Solu sözlüğünde Esat Adil’in hangi cezaevlerinde çalıştığına değinilmezken, “Adalet Bakanlığı bünyesinde çeşitli görevler aldı. Bir grup arkadaşıyla olası bir Alman işgaline karşı gerilla savaşı vermek amacıyla Mudanya dağlarında hazırlıklara girişti. Cezaevleri müfettişliğine adandığı dönemde, cezaevlerinde bulunan solcularla yakın ilişki kurdu ve onlara pek çok konuda destek verdi” diye bilgilere değiniliyor.
esatadili
HAPİSHANEDE MAHKUMLARLA KOMÜN PROVASI
Son örnekle birlikte yeri gelmişken Esat Adil’in mahkumlarla ilişkisine geçelim ve Nazım Hikmet’ten cezaevinde Ressam olmayı öğrenen İbrahim Balaban ‘ın 1968 yılında yazdığı “Şair Baba ve Damdakiler” adlı kitabından eğlenceli bir alıntı yaparak  haberi fazla uzatmadan bitirelim:
“İmralı Adasındaki cezaevini, Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun kurduğunu söylerdi çamaşırcı Hasan Dayı
-Bu dünyada peygamber geldi deseler, ben: O gelen mutlaka Esat Adil Bey’dir derim, derdi.
Peki Esat Adil Bey bu adada ne neler yapmış?
-Bu yatak odalarını o yaptırmış, o futbol sahasını, bu kütüphaneyi o kurmuş. Ve bu kütüphanede on binden fazla kitap var, oku okuyabildiğin kadar… Bağların, bahçelerin, kazılmasını ve fidan dikimini, olduğu gibi mahkumların hünerine ve becerisine bırakmış… Mahkumlar kendi ürettikleri buğdayı, yaptıkları yeldeğirmenlerinde öğütüp kendi fırınlarında ekmek yapıyorlarmış. Denizden tuttukları balıklarla, yetiştirdikleri tavuklarla, et ve ekmekle doyuyorlarmış…
Tutksaklardan her kim ki bir suç işledi mi, savcı ve yargıç olan Esat Adil Müstecaplıoğlu onu kendisi cezalandırmazmış… O bu güzel adada bir bakıma sosyalizmin provasını yapıyormuş; bine yakın mahpusu meydana toplayıp sanığı da ortalarına dikip, sizler bunun bu yaptıklarını suç mu sayarsınız yoksa bağışlar mısınız?” Halil Burak Öz (Haberde Emin Karaca’nın Unutulmuş Sosyalist Esat Adil ana kaynaktır. 
20161117_142929
20161117_142625

TGS'deki kokuşmuşluğun teşhiri

TGS'deki kokuşmuşluğun teşhiri

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) 21 Olağan Genel Kurulu 8-9 Ekim tarihlerinde İstanbul’da yapıldı. TGS Genel Kurulunda konuşan gazeteci Arzu Demir bir sendika yöneticisinin kadına yönelik tacizinin sendika yönetimince saklanmasını eleştirdi. Demir, bu tür durumların bir daha yaşanmaması için sendikanın tüzüğünde değişiklik önerdi. Fakat önerilen değişiklik sendikanın EMEP, Aydınlık ve ÖDP koalisyonundan oluşan yeni yönetiminin de karşı oylarıyla reddedildi. Bu rezaletin üstüne TGS'de Türk-İş içinde alışık olunan şekilde sonucu önceden belirlenen seçimle yönetim değişti. Sonucu kapalı kapılar ardında kongreden günler önce belirlenen formalite seçimle Evrensel gazetesi reklam sorumlusu EMEP'li Gökhan Durmuş gazeteciler sendikasına başkan seçildi. Durmuş'la birlikte TGS'de Genel Sekterliğe Aydınlık'tan Perinçekçi İlkay Akkaya, Genel Mali Sekreterliğe ÖDP'li Can Uğur, Genel Başkan Yardımcılığına Seyhan Kurtman, Genel Örgütlenme Sekterliğine Mustafa Kuleli, Genel Eğitim Sekterliğine Olcay Büyüktaş Akça seçildi. Yönetimde yer alan isimlerden biri dikkat çekti. TGS’nin maliyesinden sorumlu olacak Can Uğur'un Kürt kadın hareketi kadınlarına 'Mal' denilen röportajın yayınlandığı BirGün ekinin editörü olduğu ve kendisini röportajı okumamakla savunduğu biliniyordu.
YAZISINI OKUYAMAYAN BAŞKAN!
Öte yandan kongrede komik anlar da yaşandı. TGS başkanı seçilen Gökhan Durmuş'un bir değişiklik için verdiği yazısının divandakiler tarafından okunamaması üzerine kendisi tarafından okunması istenmesi fakat Durmuş'un kendi yazısını okurken güçlük yaşaması gülüşmelere yol açtı. Başkan seçilen Durmuş'un konuşurken sürekli "Eee! Eee! lemesi" de dikkat çekti.

14 Mart 2016 Pazartesi

Son saldırı Türkiye'nin en örgütsüz kesimini hedef aldı


Son saldırı Türkiye'nin en geniş örgütsüz kesimi işçi sınıfına yöneliktir. 
Ölenlere yaralananlara bakın, hemen hepsi Ankara'ya başka illerden gelmiş. Kimi Niğdeli, kimi Gümüşhaneli, kimi Vanlı, kimi Çanakkaleli....
 Ortak tek özellikleri; emeklerini satarak geçinen ailelerden gelmeleridir.
Saldırının turnusol kağıdı ise Ankara'daki sivillere yönelik saldırıyı "Ama doğu illerinde her gün bomba patlıyor" diye ifade eden sosyalist düşüncenin kenarından bile geçmeyen düpedüz ırkçı, faşist hasta ruhlu kişilerdir. 
Bu burjuva ulusalcılığına bulaşmış hastalıklı fikirlerin devrimci değerleri yozlaştırmasına müsaade edilmemelidir. 
Türkiye'nin Türk ırkçılarına da, Kürt ırkçılarına da karşı çıkan gücünü ve fikirlerini samimi şekilde sınıftan alan bir harekete ihtiyacı ivedi ve elzemdir. 
Fakat en küçük hücrelerine kadar kariyerizm ve oportünizm bataklığında can çekişen mevcut yapıların oligarkları menfaatleri icabı buna müsaade etmezler ya da şimdiye kadar hep yaptıkları gibi içine girerek manevralarla sisteme yararlı gaz alıcı bir işleyişe büründürürler.

31 Mayıs 2015 Pazar

Anketler üzerinden algı yönetimi

Türkiye’de anket şirketlerinin adını 1990’lı yılların sonunda duymaya başladık. Buna karşın 1999 yılındaki genel seçimlerde anket yasağı nedeniyle pek varlık gösteremediler. Yine de gazetecilere fısıldadıkları tahminleriyle tartışma yarattılar. Böylelikle şirket sahipleri adlarını duyurdular.  İlerleyen yıllarda seçim gündemli haberlerin anketler parlayan yıldızları olmaya başladılar. Türkiye gündemine oturan tahminleri nedeniyle ABD’li yetkililerin de ilgisini çektiler.  Wikileaks belgelerinin yayınlanmasıyla ABD Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı John Kunter'in ülkesine anket şirketleriyle ilgili kriptolu(şifreli) mesajlar çektiği ortaya çıktı. Kunter'in ortaya çıkan bu mesajlarda, anket şirketleri sahiplerinin siyasi partilerle bağlantıları; hesaplama yöntemlerinin güvenir olmadığı konusunda ülkesine raporlar verdiği öğrenildi. Kunter, Türkiye’nin elitleri tarafından seçim anketlerinin önemsendiği ve anket şirketlerinin yıldızının parladığı döneme yükselişi denk gelen AKP’nin politikalarına kamuoyu anketlerinin yön verdiği konusunda da ülkesine uyarılarda bulundu. 
Kunter'in bahsettiği anket şirketlerinin genel itibariyle patronaj(çoğu hem patron hem müşteri olduğundan bu tanımı kulanıyorum) yapısı şöyle:
Estima: Yönetim Kurulu Başkanı, CHP’li Bülent Tanla’nın oğlu Hasan Tanla. Daha önce ismi Piar Gallup idi, Tanla’nın CHP içinde sıkı bir muhalif olduğu biliniyor. Şirket basında daha çok Vatan gazetesiyle çalışıyor.
A&G Araştırma:  Tarhan Erdem’in şirketi KONDA’da çalışırken 2004’de ayrılarak kendi şirketi A&G’yi kurdu. Adil Gür 1995’den şu ana kadar, 2007 ve 2009’da da olmak üzere tüm seçim sonuçlarını doğru olarak öngördü. Bu sebeple onun için, “Bir bilen” yakıştırması yapılıyor.
ANAR (Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi): 1998 yılında Ankara’da kurulan şirketin sahibi AKP’li eski bakan Beşir Atalay’dır. Genel Müdürü İbrahim Uslu. Daha çok AKP için anket çalışmaları yapan şirket, basından da Yeni Şafak Gazetesi ile çalışmaktadır. 2000 yılından bu yana her ay düzenli olarak gündem araştırmaları yayınlıyor.
Denge Araştırma: Cumhurbaşkanı Erdoğan için özel anket çalışmaları yapan bir şirket. Özel servis yapıyor. Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Basri Yıldız. Erdoğan’la ilk siyasete atıldığı yıllardan beri çalışıyor. Bir başka AKP’li isim Zeynep Karahan Uslu da şirkete danışmanlık yapıyor.
POLLMARK Piyasa ve Kamuoyu Araştırmaları: 2003 yılında kurulan bir kamuoyu araştırma şirketi. İbrahim Dalmış, Ertan Aydın, Yusuf Ziya Özcan, İhsan Dağı tarafından kuruldu. AKP’ye yakınlığı ile biliniyor. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, AKP teşkilatı, belediye başkanları ve milletvekillerine anket uyguladı.
Konsensus Araştırma ve Danışmanlık: Genel müdürü ve sahibi Murat Sarı. Aynı zamanda Araştırmacılar Derneği Genel Sekreterliği’ni de yürütüyor. Şirket, 2001 yılında kuruldu.
GENAR Araştırma Eğitim Danışmanlık: 1997 yılından beri faaliyet gösteren şirketin yönetiminde önemli akademisyenler bulunuyor. Hüsrev Hatemi, Ümit Meriç, Nilüfer Narlı, Davut Dursun, İlber Ortaylı, Haluk Şahin, Edibe Sözen, Arus Yumul, birlikte çalıştığı isimler arasında yer alıyor.
SONAR Araştırma: Sahibi Hakan Bayrakçı, 1999 seçimlerinde MHP’den İstanbul milletvekili adayı olmuştu.
KONDA Araştırma ve Danışmanlık: Tarhan Erdem’in sahibi olduğu şirket. Yönetiminde Tarhan Erdem ve Bekir Ağırdır bulunuyor.
KAMAR Araştırma: Emre Kongar, 1987 yılında kurdu. Dört yıl sonra bu şirketten ayrıldı. Daha sonra Bülent Tanla araştırmalarını yayınladı. Şu andaki başkanı Murat Doğan…
GEZİCİ Araştırma: Sahibi Murat Gezici. Araştırma sektörüne  1999 yılında Tarhan Erdem yönetimindeki Konda Araştırma Şirketi’nde  çalışmaya başlayarak girdi. Adil Gür yönetimindeki A&G Araştırma Şirketi’nde 12 yıl süre görev aldı. 11 Eylül 2011 genel seçimler sonrasında Gezici Araştırma Şirketi’ni kurdu. CHP çizgisinde araştırmalar yapıyor.
UĞRAŞTILAR AMA GENÇ PARTİ’YE BARAJI ATLATAMADILAR
Peki, 7 Haziran 2015 seçimlerine doğru peşi sıra açıklamalarda bulunan ve hemen hepsi medyada 'en doğru tahminleri yapan'  olarak sunulan, anket şirketleri 2015 öncesi seçimlerde ne tahminlerde bulundu?
2002, 2007 ve 2011 seçim öncesi tahminleriyle  2015 seçim dönemindeki benzerliklere şaşıracaksınız.
Türkiye’de anket şirketlerinin yıldızının parladığı 2002’den bu yana yapılan tüm genel seçimlerden AKP birinci parti çıktı. Fakat AKP'nin  oy oranını bir iki şirket dışında hiçbir anket şirketi tahmin edemedi.
2002-2007 yılında faaliyet gösteren anket şirketlerinin seçim tahminleri araştırıldığında,  Genç Partinin anketlerde yüksek oy oranlarına sahip gösterilmesi dikkat çekti. Diğer yandan anket şirketlerinden bazılarının MHP’nin oy oranını yarı yarıya düşük gösteren tahminlerde bulunması göze çarptı.
2002 GENEL SEÇİMLERİ SONUCU TÜRKİYE HARİTASI
AKP, 3 Kasım 2002 seçimleri sonucu Türkiye’de iktidara geldi. SeçimlerdeAKP: 34.1, CHP: 19.5, DYP: 9.6, MHP: 8.4, GP: 7.2, DEHAP: 5.8, ANAP: 5.2,  SP: 2.5, DSP: 1.2 oy aldı.  
Hazırladığımız 2002 seçim anketlerine dair tabloda çelişkiler açık  açık şekilde görülüyor:
AKP’nin seçimden birinci parti çıkması seçim öncesi tahminlerde malumun ilanıydı.  Fakat 2002 Milletvekilliği Genel Seçimi öncesi KONDA-A&G Araştırma Şirketi ve ANAR dışında tüm anket şirketleri AKP’nin yüzde 35 dolayında oy alamayacağını duyurdu. Anketlerde Genç Parti’nin oy oranı ise ya barajın üstünde ya da bir, iki puan altında gösterildi. Genç Parti yalnız yüzde 7,2 alabildi. 2002'deki Genç Parti'nin oy oranıyla ilgili tahminlerle 2015'te HDP’nin oy oranlarıyla ilgili yayınlanan tahminlerdeki benzerlik dikkat çekici. 
2007 GENEL SEÇİMLERİ
22 Temmuz 2007 tarihinde  AKP ikinci kez oylarını yükselterek iktidar oldu.  Türkiye'nin içi AKP sarısına boyandı. Seçimlerde; AKP: 46.58, CHP: 20.87, MHP: 14.27, DP: 5.42 GP: 3.4 oy aldı. 
 Anketlerin aksine 2007 seçimlerinde AKP beklenin üstünde oy aldı. Seçim sonuçlarının, KONDA’nın dışında hiçbir anket şirketinin tahmini yanından bile geçemedi.
 2007 seçimlerine ilişkin anketlerin tahminleri ise şu şekilde:
MHP’NİN OY ORANINI BİR ŞİRKET BİLDİ
Genç Parti 22 Temmuz 2007 seçimlerinde, seçim öncesi yapılan anketlerin hiçbirinde tahmin edilmediği kadar düşük bir oran alarak (%3,03) girdiği ikinci seçimde de meclise girmeyi başaramadı. Yurt dışına kaçan Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan Fransa'dan "siyasi sığınma hakkı" aldı. Seçim öncesi yayınlanan anketlerde diğer büyük yanılgı ise MHP oyları hakkındaydı. A&G Araştırma şirketi yüzde 14 oy alan MHP’yi yayınladığı ankette yüzde 6.9 göstererek barajın altında kalacağını öne sürerek en ters köşe tahmini yaptı. 
2011  GENEL SEÇİMLERİ
Genel seçimler 12 Haziran 2011'de yapıldı. Seçimlerde; AKP: 49.83, CHP: 25.98, MHP: 13.01 oy aldı. 
En yakın tahminleri ilginç bir şekilde CHP'ye yakınlığı ile bilinen Hakan Bayrakçı'nın şirketi SONAR ve AKP'ye araştırma yapan ANAR yaptı. Şirketler MHP’nin oylarını yine tutturamadı. ANDY-AR şirketi MHP’nin barajın altında oy alacağını öne sürdü. MHP yüzde 10 barajını rahatlıkla geçti.  Seçimler sonrası anketlerin yarattığı paranoya nedeniyle CHP'den MHP'ye oy kaydığı iddiaları atıldı. Her seçimde illaki MHP'yi bir anket şirketi barajın altında gösterdi, bu algı operasyonu sonucu birçok oy kayışı yaşandı. 
VE ÖNÜMÜZDE 7 HAZİRAN 2015 SEÇİMLERİ VAR
Önümüzde 7 Haziran’da yapılacak seçimler var.  Anket şirketlerinin tahminleri yine gündemde. İddialar da… Cumhuriyet gazetesinde 25 Nisan’da twitter üzerinden paylaşımlar yapan Fuat Avni adlı hesabın şu iddiaları yer aldı: “İbrahim Uslu, Kaçak Saray’a geldi. AKP %41, HDP %10.5 raporunu sunarak ‘Tek başımıza iktidar zor efendim’ dedi. Erdoğan, ‘Siz bana %40′ı bulun biz onu %48 yaparız, bunu duyurmadan çalışmalarınızı devam ettirin’ dedi. HDP’nin baraj altında kalması için kirli oyunları kurgulama görevi Ala’ya, kamuoyu oluşturma görevi de Akdoğan’a verildi.  Güzel insanlar, hepiniz oy kullanmaya gidin ve sandıklara sahip çıkın diye bunları yazıyorum. Algı oyunlarına sakın aldanmayın.” 
AKP hükümetinin bu müdahaleleri herkes tarafından bilinirken, diğer yandan anket şirketlerinin tahminlerdeki büyük farklar ile çelişkiler ise tartışma yaratmaya devam ediyor.  HDP yüzde 9-10 bandında gösteriliyor ama bunun bir algı operasyonu olduğu iddiaları yoğun şekilde gündemde yer alıyor. Algı operasyonu konusunda da akla hemen Genç Parti geliyor. 
Burada medyada çok görünürlük üzerinden yapılan iyimser tahminler üzerine de de küçük bir hatırlatma olarak, 2002 seçimlerinde binde 34 oy alan ÖDP'nin hüsranı hatırlamakta fayda var. 
Son yapılan anketler şöyle:

Kobane'de yaşam

Savaşı süpüren kadınlar ve enkazdan bisiklet çıkaran çocuklar
Suruç’a gittiğim gün İnşaat-İş Sendikası üyeleriyle birlikte Kobanê’ye geçmeyi başardım. IŞİD’e karşı verilen savaşta yüzde 80’i yıkılan Kobanê sokaklarında geziyorum. Neredeyse her sokakta çocuklarla karşılaşıyorum. Görevim hasar görmüş binaları fotoğraflamakken, yıkık kentin ayakta duran çocuklarının büyüsüne öylesine kapılıyorum ki, nereden çocuk sesi duysam fotoğraf makinemin objektifini oraya yöneltiyorum. Oyun oynamak için topladığı kurşunları gösterirken ‘Kızacaklar mı acaba?’ diye korkuyla yüzüme bakan ve hızla uzaklaşan çocuğun o anını fotoğraflıyorum.

Kuşun kanadından korkmak
Yerde patlamamış bir havan mermisi görüyorum. Meydanda havan mermilerini görüyorum. Havan mermilerinin kuşun kanat çırpışına benzer bir sesi olduğunu, bu yüzden her kuşun kanat çırpışında insanların ürperdiğini öğreniyorum. Bizi gezdiren savaşçı, “Sesleri güvercinin kanat çırpışı sesine çok benzer. Çete her gün atıyordu. Kanat çırpma sesi duyduğumuzda yaralanmamak için yere atlıyorduk. Bir iki kere kuş çıktı” diyor. Aklıma Melih Cevdet’in dizeleri geliyor: “Bir çift güvercin havalansa…Yanık yanık koksa karanfil…”

Enkazdan çıkan bisiklet
Sonra harabelerin arasından bakan iki sevimli göz dikkatimi çekiyor. Gülümseyerek kardeşleriyle birlikte poz veriyor. Ardından yıkıntıların içinde iki çocuk daha görüyorum. Buldukları bisikleti enkazdan çıkarmaya çalışan çocuklar, işlerine o kadar yoğunlaşmışlar ki fotoğraflarının çekildiğinin farkına bile varmıyorlar. IŞİD çetelerinin, savaşın çaldığı çocukluklarını bir çöplüğe fırlatılmış halde bulmuşlar sanki. Geri almak istiyorlar…

Zaferin çocukları
Kobanê sokaklarında gezdikçe Kürt çocuklar çıkıyor karşıma, kimi zafer işareti yapıp gülümseyerek fotoğrafının çekilmesini istiyor, kimisi utangaçça gülümsüyor. Hava soğuk, yerler çamur içinde. Çoğunun ayakkabısının yok; bazısı terlikle dolaşıyor, bazısı yalın ayak. Su kıtlığı yüzünden yüzleri, üstleri kir pas içinde, tertemiz gülümsüyorlar…
Anneleriyle, ablalarıyla gezen çocuklar görüyorum, anneleriyle hiç yürüyüşlerini bozmadan zafer işareti yaparak poz veriyorlar. Harabelerin arasında oyun oynayanlar beni hiç fark etmezken, 4-5 yaşlarında bir çocuk yanıma geliyor. Kendince bir hediye vermek istiyor bana, elinde tuttuğu klima kumandasını uzatıyor.
Ölüm kokusu
Bu sırada cenaze konvoyuna rastlıyorum. Ölenin Kobanê’nin 60 kilometre ötesindeki cephede vurulan Mazlum Hüseyin olduğunu öğreniyorum. Bir aracı durdurup biz de konvoya katılıyoruz. O esnada IŞİD’lilerin traktörlerle taşınan cesetleri geçiyor yanımızdan. Bir taraftan düşmemeye çalışırken bir taraftan hareket halindeki araçtan fotoğraf çekmeye çalışıyorum. Traktördeki kokmuş cesetlerden yayılan kesif bir koku ortalığı kaplıyor. Herkes ağzını kapatıyor. Traktör toprak bir yola sapıp gözden kayboluyor.
Cesetlerin nereye götürüldüğünü soruyoruz, ancak yanıt alamıyoruz.
“Şehid Namerın”
 Mezarlığa varıyoruz.  YPG’li Kürt savaşçı Hüseyin’in sarı, kırmızı, yeşil tabutu, zafer işaretleri ve “Şehid Namerın” sloganlarıyla omuzlara alınıyor. Sloganlarla ve zafer işaretleriyle hızla yürüyüp, mezarlıktaki bir katafalka tabutu koyuyorlar. Tabutun başında kısa konuşmalar yapılıyor, sloganlar atılıyor; alkışların ardından hızla, ölen savaşçı kazılmış mezarlardan birinde toprağa veriliyor. Öylesine sıradanlaşmış ki ölüm, yalnızca bir kadın ağlıyor. Ağlayan kadının elini tuttuğu küçük çocuk şaşırmış. Belli ki anlam veremiyor etrafında olanlara, fotoğraf çekerken yalnız o bana bakıyor.
En eski mezar birkaç aylık
Çevredeki mezarların en eskisinin dahi birkaç ay önce kazılmış olması dikkatimi çekiyor. Çoğu Arapça olan mezar taşlarına baka baka mezarlıktan çıkıyorum. Üzerlerinde savaşçıların cepheye katılış ve ölüm tarihleri yazıyor. Birinin cepheye katıldıktan yalnızca bir gün sonra öldüğünü görüyorum.
Mezarlığa bizi getiren araç galiba cepheye gidiyor. Başka bir araç arıyoruz. Boş tabutun da konduğu kamyonetin kasasında tekrar kente dönüyoruz.
Kadın yaşam özgürlük
Kobanê’de çocukların dışında sokaklarda en çok kadınlar var. Sokak başlarında omuzlarında silahlarla kadın savaşçıların nöbet tuttuklarını görüyorum. Fotoğraflarını çekmek istiyorum. Kimi gülümseyerek poz veriyor, kimisi istemiyor. Savaşı değil, kadın özgürlük mücadelesini konuşuyor olmaları dikkatimi çekiyor. Kadın eylemlerinde sıklıkla atılan “Kadın yaşam özgürlük” sloganı düşüyor aklıma. İşte o slogan burada adım adım gerçeğe dönüşüyor. Kobanê’de yaşam kadınların eliyle yeniden kuruluyor.
“Alt katta IŞİD…”
Kobanê’ye hâkim Miştenur Tepesi’ni yakından gören bir sokağa giriyoruz. Bizi gezdiren Hikmet Acun, oğlu Suphi Nejat Ağırnaslı'yı kaybettiği yeri işaretle gösteriyor. Bize tekrar tekrar bastığımız yerlere dikkat etmemiz, tuzaklaması bozulmuş bomba olabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor. Taş taş üstünde kalmamış evlerin arasından, uçaklardan atılan bombaların açtığı çukurlara gire çıka, barikatları aşa aşa yürüyoruz. Oda oda savaşılan evleri görüyoruz. Evet, oda oda! Hikmet abi tek tek anlatıyor: “Bu evde yoğun çatışma oldu, saatlerce, alt katta IŞİD, üst katta bizimkiler…”
Cesetler toplanamıyor
Tahmin ettiğimizden çok daha büyük Kobanê. Savaşılan mevzilerin yakınlığını gördükçe ve savaşçılarla konuştukça ne denli büyük bir mücadele verildiğinin daha fazla ayırdına varıyorum. Kimi yerlerden ceset kokuları geliyor; halen enkazların altında yüzlerce cesedin olduğu, iş makinelerinin cephede olması nedeniyle bu cesetlerin toplanamadığı belirtiliyor.
Savaşı süpüren kadınlar
Yıkık dökük binalar arasında, önünde, içinde insanlar gözüküyor. Kimi dükkanını onarmaya çalışıyor, kimi yıkılmış evinden eşyalarını çıkarıyor. Yaşlı bir kadın kurşun delikleriyle kaplı yanmış araçların ve evlerin olduğu sokakta evinin önünü süpürüyor. Adının Amina Diyar olduğunu öğreniyoruz. Fotoğrafının çekildiğini görünce yanımıza geliyor.  Evinin yanmış, yıkılmış olmasından, ekmek sıkıntısından, içecek su olmamasından şikâyet ediyor. Şartlar ne olursa olsun hayat rutinini devam ettirme azmi bizi etkiliyor. Yaşamın ölümle hiç olmadığı kadar iç içe geçtiği Kobanê’de zaman yaşam gibi, su gibi akıp gidiyor.
Veda zamanı…
Bir günlük izin süremizin sonuna yaklaşıyoruz. Kobanê’de tanıştığımız dostlarla, boğazım düğümlenerek, onları orada bırakmanın utancıyla vedalaşıyorum. Başka sözcük gelmiyor dilimin ucuna, ‘Görüşürüz’ diyorum. Klişe bir vedalaşma sözcüğü… Bu sözcüğün benim için bir daha gelme ihtiyacı açısından ne kadar anlamlı, ama ölümle her gün yüzleşen insanlar açısından ne kadar da anlamsız olduğunu düşünüyorum. Kobanê’ye bu düşüncelerle veda edip Türkiye’ye dönüyorum.